Delil tespiti davası, hukuk sisteminde delillerin toplanması, incelenmesi veya belirlenmesi amacıyla açılan bir davadır. Delil tespit davaları, bir anlaşmazlık veya uyuşmazlık durumunda ortaya çıkar. Taraflardan biri, mahkemeye belirli bir delilin incelenmesi veya toplanması için başvurur. Örneğin, bir mahkemede belirli bir belgenin, tanığın veya diğer kanıtların hukuki değeri veya doğruluğu hakkında bir anlaşmazlık olduğunda, taraflar delil tespiti davası açarak bu delillerin incelenmesini veya toplanmasını talep edebilirler.
Delil tespiti davası, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun 400-406 maddeleri arasında “geçici hukuki koruma tedbirleri” olarak düzenlenmiştir. Delil tespiti davası, ileride açılacak bir davada kullanılacak olan, henüz sunulmamış olan delillerin kaybolmasının veya ispat gücünün azalmasını önlemek amacıyla delillerin güvence altına alınmasını sağlayan geçici hukuki bir tedbirdir. Delil tespiti, bir dava olmaktan ziyade ilgili olduğu davaya bağlı usulü bir işlemdir.

Delil Tespiti Davası Nedir, Hangi Durumlarda Açılmalıdır ?
Hukuk camiasında ve halk arasında “delil tespiti davası” olarak bilinen delil tespiti, kaynağını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 400. maddesi ve devamında bulan bir çeşit geçici hukuki koruma müessesesidir. Dolayısıyla, delil tespiti tam anlamıyla bir dava değildir. Bu nedenle sulh hukuk mahkemeleri nezdinde değişik iş numarasıyla görülür. Ancak, yaygın kullanımı sebebiyle “delil tespiti davası” ifadesi ile bilinmektedir.
Delil tespiti talebiyle, hak kaybına uğradığını düşünen kişilerin ileride açmayı düşündükleri veya halihazırda açılmış olan davalarda kullanılmak amacıyla delil elde edilmesi hedeflenir. Delil tespiti için tanık dinlenilebilir, keşif ve bilirkişi delillerinden yararlanılabilir veya ilgili üçüncü kişi, kurum ve kuruluşlara müzekkere yazılmak suretiyle üçüncü kişilerde ve kurumlarda bulunan delillerin getirtilmesi sağlanarak dosya içeriğine eklenir.
Bunun yanında delil tespiti istenebilmesi için bir vakıanın tespiti istenmeli ve hukuki yarar mevcut olmalıdır. Kanunda açıkça öngörülen haller dışında, delilin hemen tespit edilmemesi durumunda kaybolacağı veya ileri sürülmesinin önemli ölçüde güçleşeceği ihtimalinin söz konusu olduğu hallerde hukuki yarar varsayılır.
Delil Tespiti Davasının Amacı Nedir ?
Delil tespiti davası sürecinde, normal şartlarda davacının delilleri dava dilekçesinde sunması gerekmektedir. Ancak taraflar genellikle, dilekçelerin karşılıklı olarak verilmesinin ardından ve hakim tarafından belirlenen süre sonunda delillerini sunarlar. İleri sürülen delillerin incelenmesi, davanın normal seyrinde soruşturma aşamasında gerçekleşir. Ancak, bu süreç zaman alabilir ve delillerin incelenmesi uzun zaman alabilir. Bu süre zarfında, delillerin varlığı ve ispat gücü çeşitli risklere maruz kalabilir. İddia ve savunmanın ispatında hayati öneme sahip olan delillerin kaybolması veya ispat gücünün azalması gibi risklerin ortadan kaldırılması, davanın adil bir şekilde sonuçlanması için elzemdir.
Delil Tespiti Davasında Neler Talep Edilebilir ?
Delil tespiti davası, tespit davası niteliğinde olduğundan, delil tespit davasında eda hükmü talep edilmesi anlamsızdır. Bu davada:
- Taraflar dinlenebilir,
- Tanıklar dinlenebilir,
- Keşif yapılabilir,
- Bilirkişi raporu tanzim ettirilebilir,
- İlgili kişi ve kurumlara müzekkere yazılabilir ve bu yolla delillerin elde edilmesi sağlanabilir,
- Delillerin elde edilmesi ve muhafaza altına alınması için gerekli tedbirler alınabilir.
Ancak, delil tespit sonucunda eda talebi söz konusuymuşçasına taraflar üzerinde hak tanıyacak veya onları borca sokacak şekilde hüküm kurulması hukuka aykırı olur. Yani sonuç olarak, delil tespiti talebini inceleyen mahkeme; hukuka aykırılığın mevcudiyetine ilişkin delilleri tespit edebilir, hukuka aykırılığın hangi taraftan kaynaklandığını belirleyebilir, varsa mevcut olan zararın hesaplanmasını sağlayabilir ve bu gibi eda hükmü içermeyen kararlar verebilir.
Bununla birlikte, herhangi bir eda hükmü içeren bir karar verilmesi halinde, delil tespiti davasında verilen bu kararın icra edilebilirlik vasfına sahip olmayacağı açıktır.
Delil Tespiti Davasının Şartları Nelerdir ?
Delil tespiti davası, delillerin kaybolma riski veya ileri sürülmesinde güçlük yaşandığında başvurulan bir tedbirdir. Mahkeme, delil tespitine karar verebilmesi ve bu karara uygun olarak delil tespitinin yapılabilmesi için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 368 ve devamı maddelerinde belirtilen şartların gerçekleşmesini arar. Bu şekilde, delil tespitinin kötüye kullanılması engellenir ve adil bir yargılama süreci sağlanır.
Delil tespiti talebinde bulunan kişinin, açılmış veya ileride açılacak olan davada taraf olması ve talep edilen delillerin ilgili davaya ilişkin olması gerekir. Ayrıca, talep edilen delillerin incelenme sırasının henüz gelmemiş olması ve talepte bulunanın bu delillerin önceden tespit edilmesinde hukuki yararının bulunması önemlidir. Bu şartlar sağlandığında, mahkeme talebi değerlendirir ve gerektiğinde delil tespiti kararı verir. Bu süreç, adil bir yargılama ve delillerin güvence altına alınması için kritik bir öneme sahiptir.
Delil Tespiti Davasında Bahse Konu Delillerin Tespiti Nasıl Sağlanır ?
Delil tespiti talebini inceleyen hakim, gerekli yerlere müzekkere yazarak ilgili belgelerin getirilip dosyaya eklenmesini sağlayabilir. Ayrıca, tanıkları dinleyebilir, yerinde keşif yaparak delil tespiti istenen konuda detaylı inceleme yapabilir ve konuya ilişkin uzman bir bilirkişiden rapor alabilir.
Ancak, çoğunlukla aleyhine tespit istenen kişiyle tespit isteminde bulunan arasında gerçek bir yüzleşme olmaz. Delil tespiti davasında isticvap da nadiren gerçekleştirilir ve aleyhine tespit istenen kişi, dosya içeriğini ancak HMK 402/3. madde uyarınca yapılacak tebligat ile öğrenebilir. Dosya içeriğine ilişkin bilgi alınması gerekiyorsa, delil tespiti talebini inceleyen mahkeme kalemine başvurulmalıdır.
Bu nedenle, delil tespiti sırasında aleyhine tespit istenen kişiyle normal bir dava şartlarında olduğu gibi yüzleşme olmadığından, delillerin kesinliğinden söz etmek mümkün değildir. Ancak, HMK 405. maddesi gereği delil tespiti dosyası asıl dava dosyasının bir parçasıdır ve asıl davanın tarafları, iddia veya savunmalarını desteklemek için bu raporlara dayanabilirler. Bu nedenle, delil tespiti davası, tespit isteyen ve vekili için yol gösterici bir nitelik taşır.
Delil Tespiti Davasının Hukuki Dayanağı
Delil tespiti, Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 400. ve 406. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun “Delil Tespitinin İstenebileceği Haller” Başlıklı 400. Maddesine Göre: “(1) Taraflardan her biri, görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin yapılmasını talep edebilir. (2) Delil tespiti istenebilmesi için hukuki yararın varlığı gerekir. Kanunda açıkça öngörülen hâller dışında, delilin hemen tespit edilmemesi hâlinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimal dâhilinde bulunuyorsa hukuki yarar var sayılır.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun “Görev ve Yetki” Başlıklı 401. Maddesine Göre: “(1) Henüz dava açılmamış olan hâllerde delil tespiti, esas hakkındaki davaya bakacak olan mahkemeden veya üzerinde keşif yahut bilirkişi incelemesi yapılacak olan şeyin bulunduğu veya tanık olarak dinlenilecek kişinin oturduğu yer sulh mahkemesinden istenir. (2) Noterlerin, 18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu uyarınca yapacağı vakıa tespitine ilişkin hükümler saklıdır. (3) Esas hakkında açılan davada, delil tespiti yapan mahkemenin yetkisiz ve görevsiz olduğu ileri sürülemez. (4) Dava açıldıktan sonra yapılan her türlü delil tespiti talebi hakkında sadece davanın görülmekte olduğu mahkeme yetkili ve görevlidir.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun “Delil Tespiti Talebi ve Karar” Başlıklı 402. Maddesine Göre: “(1) Delil tespiti talebi dilekçeyle yapılır. Dilekçede tespiti istenen vakıa, tanıklara veya bilirkişilere sorulması istenen sorular, delillerin kaybolacağı veya gösterilmesinde zorlukla karşılaşılacağı kuşkusunu uyandıran sebepler ile aleyhine delil tespiti istenen kişinin ad, soyad ve adresi yer alır. Tespit talebinde bulunan, durum ve koşulların imkân vermemesi nedeniyle, aleyhine tespit yapılacak kişiyi gösteremiyorsa talebi geçerli sayılır. (2) Mahkeme tarafından belirlenen tespit giderleri avans olarak ödenmedikçe sonraki işlemler yapılmaz. (3) Tespit talebi mahkemece haklı bulunursa karar, dilekçeyle birlikte karşı tarafa tebliğ edilir. Kararda ayrıca, delil tespitinin nasıl ve ne zaman yapılacağı, tespitin icrası esnasında karşı tarafın da hazır bulunabileceği, varsa itiraz ve ilave soruların bir hafta içinde bildirilmesi gerektiği belirtilir. (4) (Ek:22/7/2020-7251/44 md.) Tespitin yapılmasından sonra, tespit tutanağı ve varsa bilirkişi raporunun bir örneği mahkemece karşı tarafa resen tebliğ olunur.“
Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun “Acele Hallerde Tespit” Başlıklı 403. Maddesine Göre: “(1) Talep sahibinin haklarının korunması bakımından zorunluluk bulunan hâllerde, karşı tarafa tebligat yapılmaksızın da delil tespiti yapılabilir. Tespitin yapılmasından sonra, tespit dilekçesi, tespit kararı, tespit tutanağı ve varsa bilirkişi raporunun bir örneği mahkemece kendiliğinden diğer tarafa tebliğ olunur. Karşı taraf tebliğden itibaren bir hafta içinde delil tespiti kararına itiraz edebilir.“
Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun “Delil Tespiti Kararında Uygulanacak Hükümler” Başlıklı 404. Maddesine Göre: “(1) Tespiti istenen vakıanın hangi delille tespit edileceğine karar verilmişse, bu kararın yerine getirilmesinde o delilin toplanmasına ilişkin hükümler uygulanır.“
Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun “Tutanak ve Diğer Belgeler” Başlıklı 405. Maddesine Göre: “(1) Delil tespiti dosyası, asıl dava dosyasının eki sayılır ve onunla birleştirilir. Asıl davanın taraflarından her biri, iddia veya savunmasını ispat için bu tutanak ve raporlara dayanabilir.“
Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun “Diğer Geçici Hukuki Korumalar” Başlıklı 406. Maddesine Göre: “(1) Mahkemece, gerekli hâllerde, mal veya haklarla ilgili defter tutulmasına ya da mühürleme işleminin yapılmasına karar verilebilir. (2) İhtiyati haciz, muhafaza tedbirleri ve geçici düzenleme niteliğindeki kararlar gibi geçici hukuki korumalara ilişkin diğer kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.“
Kimler Delil Tespitinde Bulunabilir ?
Delillere yönelik hukuki koruma sağlayan delil tespiti yoluna başvurabilmek için, diğer hukuki koruma tedbirlerinde olduğu gibi, usule uygun olarak yapılmış bir talebin varlığı gereklidir. Mahkeme, kendiliğinden delil tespitine karar veremez; bu karar, usulüne uygun olarak yapılmış bir talep üzerine alınır. Görülen davada, davacı ve davalı taraflardan her biri, delil tespiti için gerekli şartların varlığı durumunda, ilgili görevli ve yetkili mahkemeye başvurarak bu konuda talepte bulunabilirler.
Delil Tespiti Davasında Taraflar
Delil tespiti, aslında bir dava değil, belirli delillerin tespiti veya muhafazası için başvurulan bir usul işlemidir. Bu nedenle, delil tespiti sürecinde taraflar arasında geleneksel “davalı” ve “davacı” sıfatları kullanılmaz. Yalnızca Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 402/1. maddesi gereği, tespit isteyen ve aleyhine tespit istenen taraflar söz konusudur. Bu taraflar, delil tespiti talebinde bulunabilir ve bu talep doğrultusunda işlem yapılır.
Delil Tespiti Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme
Henüz dava açılmamış durumlarda delil tespiti talebi, ilgili konunun bulunduğu yerdeki sulh mahkemesinden istenir. Delil tespiti, esas hakkındaki davaya bakacak olan mahkemeden veya üzerinde keşif veya bilirkişi incelemesi yapılacak olan yerin bulunduğu sulh mahkemesinden yapılır.
Ancak, dava açıldıktan sonra her türlü delil tespiti talebi, sadece davanın görüldüğü mahkemeden yapılmalıdır. Dolayısıyla, davanın açılmasının ardından delil tespiti talebi sadece ilgili mahkemeye yönlendirilmelidir.
Delil Tespitinden Sonra Dava Açma Süresi Nedir ?
Delil tespitinden sonra dava açma süresi kesin sınırlar ile düzenlenmemiştir. Bu nedenle, genel hükümlere göre zamanaşımı ve hak düşürücü süreler dikkate alınmalıdır. Delil tespiti, geçici bir hukuki koruma tedbiri niteliğindedir. Bu sebeple, delil tespiti davası açılması asıl dava konusu olaydaki zamanaşımını kesmeyeceği gibi hak düşürücü sürelerin de önüne geçmeyecektir. Dolayısıyla, delil tespitinden sonra dava açılması için, ilgili zamanaşımı veya hak düşürücü sürelere dikkat edilmelidir.
Delil Tespiti Davasında Yargılama Usulü
Delil tespiti davasında, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 316. maddesi gereğince basit yargılama usulü uygulanır. Basit yargılama usulünde, yazılı yargılama usulünden farklı olarak taraflar sadece dava ve cevap dilekçelerini sunabilirler; cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri verilemez.
Delil Tespit Davasında Verilen Karara Karşı İtiraz ve Kanun Yolları
Delil tespiti talebine ilişkin verilecek karar, eda hükmü içermediği ve icra edilebilir nitelikte olmadığı için, bu karara karşı istinaf ve temyiz gibi kanun yollarına başvurulamaz. Yalnızca, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 403. maddesi uyarınca karşı tarafça tebliğden itibaren 1 hafta içinde itiraz yoluna başvurulabilir.
Delil Tespit Davası Örnek Yargıtay Kararları
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2016/2113 E.,2016/3814 K, Karar Tarihi: 23.03.2016
“MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Talep eden … vekili Avukat … tarafından, karşı taraf … ve diğeri aleyhine 09/07/2015 gününde verilen dilekçe ile delil tespiti istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; talebin reddine dair verilen 10/07/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, delil tespiti istemine ilişkindir.
Davacı, 25/06/2015 tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle jandarma tarafından tutulan kaza yeri tutanağıyla kusur oranlarının yanlış belirlendiğini iddia ederek, kusur oranlarının doğru belirlenmesi amacıyla delil tespiti istemiştir.
Mahkemece, talep reddedilmiş; karar delil tespiti isteyen tarafça temyiz edilmiştir.
Delil Tespiti, ileride açılacak veya açılmış olan bir dava ile ilgili delillerin, bazı şartlar altında zamanından önce toplanıp güvence altına alınmasını sağlamak için kabul edilmiş bir müessesedir. 6100 sayılı HMK’nın 405. Maddesi uyarınca, delil tespiti dosyası asıl dava dosyasının eki niteliğindedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, delil tespiti asıl dosyanın eki niteliğinde olduğundan ve dolayısıyla nihai bir karar olmadığından temyizi kabil değildir. Şu durumda, temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenle temyiz dilekçesinin reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/03/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi. “
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2022/ 327, Karar: 2022 / 1496, Karar Tarihi: 10.11.2022:
“Kira sözleşmesine ilişin bu açıklamalardan sonra Mahkemenin direnme gerekçesi dikkate alındığında delil tespiti konusuna kısaca değinmek yerinde olacaktır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 400 ve devam maddelerinde düzenlenen delil tespiti, ileride açılacak veya açılmış olan bir davayla ilgili delillerin zarar görmesi veya yok olması gibi tarafın hakkını önemli ölçüde zedeleyen durumlara karşı güvence altına alınmasını sağlamak amacıyla kabul edilmiş bir kurum olup (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Bası, C. 4, s. 4426) hukukî niteliği itibarıyla bir dava değil geçici hukukî himaye tedbiridir (Akil, Cenk: Medeni Yargılama Hukukunda Mahkemelerce Yapılan Delil Tespiti, AÜHFD, C. 58, S. 1, s. 3)(Hukuk Genel Kurulunun 01.03.2022 tarihli ve 2019/3-53 E., 2022/230 K. sayılı kararı).
Delil tespiti dosyası, asıl dava dosyasının eki sayılır ve onunla birleştirilir. Asıl davanın taraflarından her biri, iddia veya savunmasını ispat için bu tutanak ve raporlara dayanabilir (HMK m. 405). Tespiti istenilen husus teknik bir incelemeyi gerektiriyorsa mahkemece taraf talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişi incelemesine başvurulabilir. HMK’nın 402. maddesine 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun ile eklenen 4. fıkra ile tespitin yapılmasından sonra, tespit tutanağı ve varsa bilirkişi raporunun bir örneğinin mahkemece karşı tarafa re’sen tebliğ olunacağı düzenlemesi getirilmiştir.
Delil tespitinde de önem arz eden bilirkişi incelemesi, uygulamada sıklıkla kullanılan ispat vasıtalarından biridir ve bu vasıta çoğu zaman yargılamanın seyri bakımından büyük bir öneme sahip olmaktadır. Bu nedenle, bilirkişi incelemesine değinmekte de fayda bulunmaktadır.
İddia ve savunmalarını ispat için tarafların mahkemeden bilirkişi incelemesi yapılmasını istemeleri hâlinde hukuk hâkiminin, uyuşmazlığı kendi tespit ve takdiri ile medeni hukuk alanı kurallarına göre çözümlemesi gerekir.
Diğer taraftan HMK’nın 266 vd. maddeleri ile 26.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3 vd. maddeleri uyarınca, çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hâllerde hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim raporu, sunulan bilimsel ya da teknik veriler çerçevesinde diğer delillerle birlikte serbestçe takdir eder. Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz. Bir başka anlatımla bilirkişiler hâkimin yapması gereken hukukî nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. Yalnızca verilen işi özel ve teknik bilgi dâhilinde incelemekle görevlidirler.
Bir uyuşmazlıkta hâkim özel ve teknik bilgiye üç durumda ihtiyaç duyabilir. Bunlar kısaca; salt özel veya teknik bilginin mahkemeye iletilmesi, özel veya teknik bilginin vakıalara uygulanmak suretiyle mahkemeye iletilmesi ve özel veya teknik bilgi vasıtasıyla salt bir vakıa tespiti yapılması olarak özetlenebilir (Atalı, Murat/ …, …/ Erdoğan Ersin: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2022, s. 529).
Nitekim bu özelliğinden dolayı bilirkişi raporu kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; “Bilirkişinin hukuki değerlendirmeleri içermeyecek şekilde davanın çözümlenmesinde gereken teknik konulardaki açıklamalarını içeren mahkemeye sunduğu metindir. Bilirkişi raporu mahkemenin uyuşmazlığı çözerken kullandığı kanıtlardan biri olup yargıç, bilirkişinin oy ve görüşünü öteki kanıtlarla birlikte serbestçe araştırır” şeklinde açıklanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, s. 164).
Yargılama faaliyetinde esas olan aynı konuda bir kez bilirkişi raporu alınmasıdır. Ancak, HMK’nın 281. maddesinde; tarafların, bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri; mahkemece, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden ek rapor alınabileceği; ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için mahkemenin, gerekli görürse yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabileceği açıklanmıştır.
Bu bağlamda hâkim, bilirkişi raporunu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasında çelişki varsa, çelişki giderilmeden karar verilemez. Aynı şekilde denetime elverişli olmayan, dayanaksız bilirkişi raporları da hükme esas alınamaz.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki 01.06.2011 başlangıç tarihli kira sözleşmesi gereğince kiracı olan davalının oturduğu davaya konu kiralananın 26.08.2014 tarihinde kalorifer borusunun patlamasıyla su ile dolduğu, bundan dolayı hem kiralanan meskenin hem de alt kattaki dükkânın zarar gördüğü, davacı tarafın hem kiralananın hem de alt kattaki dükkânının zararının tespiti için iki ayrı dosya ile delil tespiti talebinde bulunduğu, tespit dosyasında alınan bilirkişi raporlarında kiralananın ve alt kattaki dükkânın hasarının belirlendiği, bunun üzerine davacı tarafın eldeki dava ile davalı kiracıdan zararının tazminini istediği anlaşılmaktadır.
Anılan hususlarda uyuşmazlık olmayıp uyuşmazlık, doğan zarardan kiraya verenin mi kiracının mı sorumlu olacağına ilişkindir. Mahkemece isabetli olarak, uyuşmazlık noktasının teknik bilgiyi gerektirdiği değerlendirilerek bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş; dosyaya sunulan bilirkişi raporunda ise yükümlülüklerini yerine getirmeyen davalı kiracının %70, taşınmazdaki demirbaşların zarara yol açmadan tamiri ve değiştirilmesi yönünde gerekli dikkat ve özeni göstermeyen davacı kiralayanın ise %30 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş olmasına karşın bu rapor değerlendirilmeye alınmayarak hüküm tesis edilmiştir.
Her ne kadar mahkemece kiracının hasarı öngöremeyeceği, kiraya verenin tamamen kusurlu olduğu gerekçesiyle hasar bedelinin tazmini yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de, yukarıda da açıklandığı üzere kiracının da özenle kullanma ve kiralanandaki aksaklıkları kiraya verene bildirme yükümlülüğü bulunduğundan, Özel Daire bozma kararında da işaret edildiği üzere, mahkemece alınan bilirkişi raporu çerçevesinde değerlendirme yapılarak varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; kiraya verenin kiralananı kullanıma uygun şekilde bulundurmakla yükümlü olduğu, kiraya verenin kusurunun daha fazla olduğu, direnme kararının değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ile kusur sorumluluğunun tespitini bilirkişinin değil mahkemenin yapması gerektiği, mahkemece de belirtildiği üzere kiracının sorumluluğunun olmadığı, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, Mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Diğer taraftan, dava tarihi 29.12.2014 olduğu hâlde direnme kararının başlık kısmında 02.05.2017 olarak hatalı yazılmış ise de bu durum mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.”